DÜNYAMIZ
Dünyanın uzaydan görünüşü
mavi olduğu için uzay dilinde
dünya
mavi gezegen ismi ile de
çağrılır. Bu
mavilik atmosferde bulunan oksijenin, güneş
ışığının tayfı
neticesidir. Bu
mavilik aynı
zamanda kainatta yegane
canlı bulunan yerin
dünya olduğunu da göstermektedir.
Dünya'nın atmosferi esas olarak
iki gazdan oluşmaktadır:
Güneş, Güneş
Sistemi'nin
merkezinde yer alan yıldızdır. Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş
Sistemi'nin kütlesinin % 99,8'
ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş'
in
çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Günışığı
şeklinde Güneş'ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla
Dünya üzerisindeki hayatın
hemen hemen tamamının varolmasını
sağlar ve
Dünya'nın
iklimiyle hava durumunun üzerinde
önemli etkilerde bulunur.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Nitrojen (%78) ve
bkz. Azot
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
oksijen (%21). Ayrıca bileşimde az miktarda da olsa
Elementler
içinde
çok bol bulunanı olduğu hâlde, eski kimyâ
cıların gözünden kaçan renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz.
İlk defâ 1774 yılında J.Priestley tarafından,
cıva oksidin
ısıtılması ile elde edildi. 1781’de Lavoisier, oksijenin, havada bulunan ve yanmayı hâ
sıl eden bir madde olduğunu bildirdi. Bu maddeye, asit yapısı anlamına gelen oxygenıum
ismini verdi.
Çünkü Lavoisier, bütün asitlerin oksijen
ihtivâ ettiğini
sanıyordu.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
argon ve
Alm. Argon, Fr. Argon,
İng. Argon.
Soygazlardan bir element.
Sembolü Ar, erime noktası -189
derece, kaynama noktası -185,7
derecedir. Üç tane
izotopu vardır. Atom numarası 18’dir. Elektron dizilişi (Ne) 3S23P6dır. Kuru havada % 0,93 (ağırlıkça) oranında bulunmaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere kuru havada azot ve oksijenden
sonra
çokluk bakımından üçüncü elementtir. Havanın karbondioksit miktarından 30 kat fazladır.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
karbon dioksit gibi başka gazlar ve değişken miktarda
su buharı bulunur. Güneş
sistemindeki başka hiçbir gezegen,
dünyaya benzer bir atmosfere
sahip değildir.
Dünya güneşten tibaren üçüncü büyük gezegendir. Güneşten 149.589.000 km
uzakta elipsoidal bir yörünge boyunca dönmektedir. Güneş etrafındaki bir dönüşü güneş yılı olarak tarif edilmiş olup 365 gün 5
saat 48
dakika ve 46
saniyedir. Bu dönüşünden mevsimler hasıl olur. Kutuplardan basık karpuz biçimindedir.
Dünyanın yuvarlak olduğunu Avrupalılardan
ilk açıklayanlar Kopernik (1540) ve Galile (1640)dir. Bundan
çok daha önce
dünyanın yuvarlak olup döndüğünü büyük
İslam alimleri mesela, Brûn
isbat etmişti. Endülüs
İslam Üniversitesinde astronomi profesörü olan Nûreddn Batrûc
ise 1185
senesinde yazdığı El-Hayat kitabında bugünkü astronomiyi anlatmaktadır. Pekçok Avrupalı Endülüs Üniversitesinde tahsil yapmış, fennin Avrupa’ya yayılmasına
çalışmışlardır.
Dünyanın ekvatordaki
çapı 12.756,3 km, kutuplardaki
çapı
ise 12.713,6 km’dir. Ekvator
bölgesinde çapın büyük olması
dünyanın ekseni etrafında hızla dönüşünün
neticesi olabilir.
Dünyanın yoğunluğu 5.52 gr/
cm3tür. Atmosferinde % 78.09 azot, % 20.95 oksijen ve az miktarda da hidrojen, karbondioksit, helyum, argon, kripton, metan, neon bulunur. Atmosferdeki
su miktarı
ise % 0.2-0.4 arası değişir.
Dünya bir günde, yani 23
saat 56
dakika 4
saniyede kendi ekseni etrafında bir tur atar. Bu dönmesinden gece ve gündüz hasıl olur.
Dünyanın ekseni yer küresi
ile güneş arasındaki doğruya dik olmayıp bu doğruya dik olan aydınlanma düzlemine 23,5
derece eğik olduğu
için gece
ile gündüz
uzunluğu yalnız ekvator üzerinde her
zaman eşittir.
Diğer yerlerde eşit olmayıp her ay değişmektedir. Ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe gece
ile gündüz arasındaki fark artar. Kutuplarda altı ay gündüz, altı ay gece
sürer. Gece de tam gece değil yarı karanlıktır.
Son yapılan ölçümler ayrıca göstermiştir ki, günün uzaması kısalması, ayın
çekim kuvveti etkisi
ile
dünya dönüş hızında yaptığı yavaşlatma
sebebiyle de değişmektedir. Güneşin, ayın ve diğer gezegenlerin
çekim kuvvetleri etkisi
ile 41.000
senelik bir peryotta
dünyanın eğimi 23,5
derece
ile 22
derece arasında değişir. Her mevsim
dünyanın eksenel eğimi farklıdır.
Dünya güneş etrafında elips
şeklindeki yörüngesinde dönerken güneşten mesafesi artar ve azalır. En yakın noktada
dünyanın ekseni etrafında dönüş hızı da
saniyede 960 km artar. Bunun
neticesi olarak kuzey yarım kürede kışlar, kısa ve daha
ılık geçer. Buna mukabil güney yarımkürede de yazlar
uzun ve
serin geçer. Güneşin, ayın ve diğer gezegenlerin çekim kuvveti
sebebiyle yörünge elipsindeki yaklaşma ve
uzaklaşma özelliği 25.800
sene ara
ile değişir. Kuzey Yarımkürede bugünkü
özellikler 12.900
sene sonra tam tersine dönecektir. Kıtaların Kuzey Yarımküresine kümelendiği düşünülürse
dünya
ileride takrar bir buz
çağı yaşıyabilir.
Yer kürenin oluşumu
Başlangıcına
ilişkin eski bir kurama göre önce
Bir atom karbonla
iki oksijenin birleşmesinden meydana gelen gaz. Kömürün yanmasından, üzüm
suyunun mayalanmasından,...
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Güneş var olmuştu, daha sonra
Güneş, Güneş
Sistemi'nin
merkezinde yer alan yıldızdır. Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş
Sistemi'nin kütlesinin % 99,8'
ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş'
in
çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Günışığı
şeklinde Güneş'ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla
Dünya üzerisindeki hayatın
hemen hemen tamamının varolmasını
sağlar ve
Dünya'nın
iklimiyle hava durumunun üzerinde
önemli etkilerde bulunur.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
gezegenler ondan kopmuştur. Artık
geçerli
sayılmayan bu kurama göre
Bir yıldızın etrafında dolanan ve kendisi yıldız olmayan
doğal gök
cisimlerine gezegen adı verilir. Dar anlamıyla, Güneş
Sistemi
içinde, Güneş'
in doğrudan uydusu olan ve Uluslararası Gökbilim Birliği (
IAU) tarafından bu tanıma
uygun bulunmuş 8 gök
cismini belirlemede kullanılır.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Güneş ilk oluştuğu
zaman bugünkünün 50-60 katı büyüklükteydi ve kendi çevresinde hızla dönüyordu. Bu dönme hareketinden doğan
merkezkaç kuvvetin etkisiyle
Güneş, Güneş
Sistemi'nin
merkezinde yer alan yıldızdır. Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş
Sistemi'nin kütlesinin % 99,8'
ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş'
in
çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Günışığı
şeklinde Güneş'ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla
Dünya üzerisindeki hayatın
hemen hemen tamamının varolmasını
sağlar ve
Dünya'nın
iklimiyle hava durumunun üzerinde
önemli etkilerde bulunur.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Güneş'ten
dışarıya bir miktar madde
savruldu. Önce
çok uçucu olmayan
Güneş, Güneş
Sistemi'nin
merkezinde yer alan yıldızdır. Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş
Sistemi'nin kütlesinin % 99,8'
ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş'
in
çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Günışığı
şeklinde Güneş'ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla
Dünya üzerisindeki hayatın
hemen hemen tamamının varolmasını
sağlar ve
Dünya'nın
iklimiyle hava durumunun üzerinde
önemli etkilerde bulunur.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
mineral ve
Mineral
doğal
şekilde oluşan homojen, belirli kimyasal bileşime
sahip ve belirli bir kristal öz yapıları olan
inorganik kristalleşmiş katı bir
cisimdir.
Minerallerin
özellikleri:
Doğal olarak oluşur, Herhangi bir parçası bütününün
özelliklerini taşır, Belirli bir kimyasal formülü vardır, Katı halde olup nadiren
sıvıdır,
İnorganiktir.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
metallerin yoğunlaşmasıyla
Yüksek elektrik ve
ısı iletkenliği gösteren elementler
sınıfı. Metallerin yaygın bir
şekilde kullanılmaları,
istenilen
şekle getirilebilme ve diğer metallerle karışımlarının
kontrol altında tutularak, mukavemet ve diğer
özelliklerinin arttırılabilmesindendir. Metallerin
sertlik ve mukavemet kabiliyetleri gibi mekanik
özelliklerini
kontrol
için
sâdece alaşım yapmak değil, deformasyon ve
ısıl-
işlem metodları da kullanılır.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
iç gezegenler,
sonra uçucu gazların yoğunlaşmasıyla dış gezegenler oluşmuştur.
Güneş'in ve bütün gezegenlerin aynı zamanda oluştuğunu
ileri süren yeni bir kurama göre de
Güneş, Güneş
Sistemi'nin
merkezinde yer alan yıldızdır. Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş
Sistemi'nin kütlesinin % 99,8'
ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş'
in
çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Günışığı
şeklinde Güneş'ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla
Dünya üzerisindeki hayatın
hemen hemen tamamının varolmasını
sağlar ve
Dünya'nın
iklimiyle hava durumunun üzerinde
önemli etkilerde bulunur.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Samanyolu Götadası'ndaki dev bir gaz ve toz bulutu kendi kütleçekim kuvvetinin etkisiyle büzülmeye başladı.
Bu madde parçacıklarından çok büyük bölümünün yoğunlaşmasıyla Güneş oluştu; bu kütle giderek öyle büyüdü ve madde yoğunluğu öylesine arttı ki bir
süre sonra nükleer tepkimiler
için elverişli bir ortama dönüştü. Öte yandan buluttaki daha küçük madde yoğunlaşmalarıyla da
ilk gezegenler oluşmaya başladı. Bugünkü gezegenlerin öncülü olan bu
ilk gezegenler başlangıçta birer gaz kütlesi halindeydi, ama hiçbiri nükleer tepkimelerin başlayabileceği kadar büyük değildi. Güneş'
in
sıcaklığı arttıkça
çevresindeki yakın gezegenleri, yani yerbenzeri gezegenler kuşatan gaz bulutları yok oldu ve geride büyük olasılıkla erimiş durumdaki
minerallerden oluşan
çekirdekleri kaldı. Güneş'e
çok uzak olan öbür gezegenler
ise pek fazla değişikliğe uğramadan bugüne kadar ulaştı.
Dünya'nın Yaşı
Dünya'nın yaşı doğrudan doğruya
bkz. Nükleer enerji
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
kayaçların yaşıyla ölçülmez.
Çünkü bilinen en yaşlı kayaçların bile bugün artık yeryüzünde var olmayan daha yaşlı kayaçlardan oluştuğunu biliyoruz. Bugüne kadar
saptanabilen en yaşlı kayaçlar
Kayaç,
mineral
topluluklara verilen ad.
Çeşitli
mineralleri veya taş parçacıklarının veya tek bir
mineralin
çok
sayıda birikmesinden meydana gelir.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Grönland'ın batısında bulunmuştur ve 3,8 milyar yaşındadır. Demek ki
Dünya'nın yaşı bundan daha fazladır.
Bugün
Dünya'nın yaşını hesaplamak
için
dünyanın gözü
dünya nın gözü olur
çünkü yer
çubuklarnı yer değiştirmesi dönmesine elementlerin dönüşümüdür. Örneğin radyoaktif
Grönland (Kalaatdlit Nunaat), Atlantik
Okyanusu'nun kuzeyinde yer alan
Dünya'nın en büyük adasıdır (2 175 600 Km). Danimarka Krallığı'na bağlı bir özerk
yönetime
sahipitir. Nüfusu 54 600 (1988); başkenti Nuuk (eski adı Gothab;11 209; 1986).
Coğrafya
Davis Boğazı, Baffin
Denizi,
Smiyh, Kennedy ve Robenson boğazları
ile güneydoğuda
İzlanda'dan, kuzeydoğuda da
Svalbard'dan ayrılan ada; kuzeyden güneye doğru uzanan bir kitle durumundadır. Kuzeyde Morris Jusup, güneyde Farvel burnu
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
uranyum elementinin uranyum-238 ve uranyum-235 gibi
iki ayrı tipte atomu (
Periyodik tablonun
III B grubundaki aktinitler
serisinde yer alan radyoaktif kimyâ
sal element. Yoğun,
sert ve gümüş beyazı renginde bir metal olan uranyum tabiî elementler arasında atom ağırlığı en yüksek olanıdır. Kimyâda “U”
sembolüyle gösterilir. 1789’da M. H. Klaproth tarafından keşfedilen uranyum E.M. Péligot tarafından 1841 yılında uranyum-4-oksitten (UO2)
izole edildi. 1896’da Henri Bucquerel uranyumun radyoaktif bir element olduğunu keşfetti. 1934’te Fermi ve
çalışma arkadaşları uranyumu
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
izotop) vardır. Bu atomların
ikisi de
çok yavaş bir süreçle
İzotop Atom numarası aynı, fakat atom ağırlıkları farklı olan elementlere verilen ad. Kimyasal
özellikleri
hemen hemen aynı olduğu
için
periyotlar
cetvelinde aynı yerde bulunan, bu elementlere
izotop elementler denir.
Tarihçe: 1907’de H.N. Mc
Coy ve W.H. Ross belirli radyoaktif bozunma
ürünlerinin toryumda olduğu gibi aynı kimyevi özelliğe ve farklı atom ağırlığına
sahib olduğunu keşfettiler. 1913’te bu elemente
izotop adı F.
Soddy tarafından verildi.
Kararlı halde bulunan
izotopların v
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
kurşun
Atom numarası: 82
Simge: Pb
Kütle numarası: 207.19
Kaynama Noktası (C): 1725
Erime Noktası (C): 327.4
Yoğunluk: 11.4
Buharlaşma Isısı: 42.2
Kaynaşma (Füzyon) Isısı: 1.22
Elektriksel iletkenlik: 0.046
Isıl iletkenlik: 0.083
Özgül Isı Kapasitesi: 0.031
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
atomlarına dönüşür. Öbür uranyum
izotopundan biraz daha ağır olan uranyum-238'
in dönüşümüyle daha hafif bir kurşun
izotopu olan kurşun-206, uranyum-234'
in dönüşümüyle de biraz daha ağır bir
izotop olan kurşun-207 atomları oluşur. Uranyum-235'in kurşuna dönüşme hızı uranyum-238'
in dönüşme hızından altı kat daha fazladır. Bu nedenler,
incelenen bir kayaçtaki kurşun-206 ve kurşun-207 atomlarının oranı kayacın yaşına bağlı olarak değişir. En yaşlı olduğu düşünülen bir kurşun
minerali
ile bugün
Antik
çağda yetişen pek
çok düşünürle birlikte, maddenin yapısı
sorgulanmaya başlamıştır.
İlk kez Thales
evreni anlamanın yolunun maddeyi anlamaktan geçtiğini
ifade ederek, materyalist felsefeye
ilk adımı atmıştır. Daha
sonra Anaximander,
evreni oluşturan apeiron denen bitmez, değişmez, görünmez bir maddeden bahsetmiştir.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
okyanuslarda oluşan kurşunun
izotop yapısı arasındaki fark, ancak bu iki örneğin oluşumları arasında 4,55 milyar yıllık bir
zaman dilimi olmasıyla açıklanabilir. Bu süre de
Dünya'nın yaşı olarak kabul edilebilir.
En eski kayaçların yaşını hesaplamak
için radyoaktif
Kıtalar arasındaki büyük
çukurlarda kalan geniş ve
derin
su kütlelerine
okyanus denir.
Okyanus kelimesi Yunanca "nehir" anlamına gelen "Okeanos"'dan gelmektedir, Yunanlılar
Cebelitarık Boğazı'ndan gelen güçlü akıntıyı fark etmişler ve bunun bir nehir olduğunu düşünmüşlerdir.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
rubidyum elementinin
stronsiyuma dönüşme süreci de temel
zaman ölçeği olarak alınabilir. Bunun
sonucunda dünyamızın tahminen 5.5 milyar yıllık olduğu
saplanıyor.
Biçimi
Dünya'nın üzerindeki topografik oluşumlar ve kendi ekseni etrafındaki eksantrik hareketi nedeniyle düzgün bir geometrisi yoktur.Geoibs bir biçimdedir, fakat ekvatordaki yarıçapı kutuplardaki yarıçapından fazladır. Bu kutuplarından basık küresel geometrik
şekil "geoid" (
Alkali metaller
sınıfından bir element. Rb
sembolüyle gösterilir.
İlk defâ 1860 yılında Bunsen ve Krichhoff tarafından
spektral analizle, lepidolit
minerali
içerisinde varlığı tespit edildi.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Latince,
Latin Dili ve Edebiyatı
ile Yunan Dili ve Edebiyatı
iç içe
iki ana bilim dalıdır ve Klasik filoloji olarak bilinmektedir. Latince'nin günümüzdeki
önemi bilim dalı olmasıdır; bu nedenle batı dillerinin ve yazınlarının yanı
sıra Eskiçağ ve Ortaçağ Tarihi, felsefe tarihi, epigrafi, tiyatro tarihi, Roma Hukuku gibi bir
çok alanda, ayrıca Osmanlı arşivlerinde bulunan Latince yazılmış belgeler üzerinde bilimsel
araştırma yapmak
için
gereklidir.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Eski Yunanca Geo "dünya") yani "Dünya şekli" diye adlandırılır. Referans küremsinin ortalama çapı 12.742 km'dir (~40.000 km/π). Yer'
in ekseni etrafında dönmesi ekvatorun
dışarı doğru biraz fırlamasına neden olduğu
için ekvatorun çapı, kutupları birleştiren
çaptan 43 km daha uzundur. Ortalamadan en büyük sapmalar,
bkz. Yunanca
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Everest Dağı (denizden 8.848 m yüksekte) ve
Everest
dünyanın en yüksek tepesi. Himalaya Dağlarından birisidir. Tibet ve Nepal hududunda, 28° kuzey 87° doğu koordinatlarına yakındır. 1852
senesinden beri
insanlar, tepenin yüksekliğini (rakımını) tahmine
çalışmaktaydı. 1954
senesindeki tahminlere göre rakım, 8848-8851 m
idi. Hindistan’da bulunan
Sır George
Everest’
in adına
izafeten bu dağa
Everest denmesi umumi olarak kabul edilmiştir. Mahalli bir
isim olan
Chomolungma,
sadece zirve
için değil
bölge
için kullanılır.
...Tümünü okumak
için linke tıklayınız.
Mariana Çukuru dur (
deniz
seviyesinin 10.924 m altı). Dolayısıyla
ideal bir elipsoide kıyasla Yer'
in %0,17'lik toleransı vardır. Ekvatorun
şişkinliği yüzünden Yer'
in
merkezinden en yüksek nokta aslında Ekvadordadır.
Dünyanın Fiziki Özellikleri
Dünyanın toplam yüzey alanı yaklaşık olarak 510.2 milyon km2dir. Bu yüzölçümünün yaklaşık yüzde 70.8’
i
su
ile ve 29.2’
si de kara
ile örtülüdür. Kıtalar daha ziyade kuzey yarım kürede toplanmıştır.
Coğraf kuzey kutup,
okyanus ortasına; güney kutup
ise, buzlarla kaplı Antarktika kıtasına rastlar.
Dünya kabuğu devamlı hareket halinde olup, radyoaktif maddelerin reaksiyonu
ile meydana
çıkan
ısı
neticesi devamlı
dışarı
itilir. Bu kuvvet yer yer kırılmalar ve
yeni toprağın yüzeye
çıkmasına
sebep olur. Yer kabuğu kalınlığı kıtalarda yaklaşık 35 km,
okyanuslarda 4,8-6,4 km mesafeye ulaşır.
Yer kubuğunu 2900 km kalınlıkta ergimiş metal tabaka takip eder. En
içeride 3.200 km
çapında top biçimde
iç kor kütle vardır.
Dünyanın kütlesi 5,98X10 27 gram olarak hesaplanmıştır.
Dünya kabuğunun analiz
neticesine göre % 46’
sı oksijen, % 28’
i
silikon, % 11’
i kalsiyum, potasyum, mağnezyum ve % 8’
i alüminyumdur.
Dünyanın etrafında dönüşü, metal kordan ötürü elektrik akımları doğurur. Bu elektrik akımlarının doğurduğu manyetik
saha
ise
dünya üzerinde yaşayan
canlıları güneş ve diğer yıldızların yaydığı zararlı parça radyasyonlarına karşı
koruma görevi yapar. Manyetik saha yönü değişirse bu değişmenin
dünya üzerinde yaşıyan
canlıların çoğunun ölmesine
sebeb olacağı,
deniz dibi
incelemelerinde bir
zamanlar ölmüş olan
hayvanlardan anlaşılmıştır. Kayaların
incelenmesinden
dünya manyetik
saha yönünün değişmesinin 750.000
ile 7.700.000
senede bir tekrarlandığı anlaşılmıştır. Bugünkü durumun 730.000
sene önce yine aynı olduğu tahmin edilmektedir.
Yer’in İç Yapısı
Yer, yüzeyden
merkeze doğru genel olarak üç tabakadan meydana gelir:
1. Litosfer (Taşküre)+ Kabuk: Yerin üzerinde bulunduğumuz katı kısmıdır. Yüzeyden
içeri doğru 33 m’de 1°
sıcaklık artar. Yer kabuğu yaklaşık 35 km kalınlıktadır. Bu tabakada alüminyumlu
silikatlar esas kütleyi teşkil eder. Ortalama yoğunluğu 2,5-3’tür.
2. Pirosfer (Ateşküre)-Örtü (Manto): Kalınlığı 2.900 km’dir. Sima ve Nifesima diye iki tabakaya ayrılır. Merkeze doğru sıcaklığın kısmen artması sebebiyle bu tabakanın sıvı olması ileri sürülmüş, fakat faaliyette bulunan volkanlardan lavların alınması, deprem dalgalarının hızlarından yerin içinin sıvı olmadığı anlaşılmıştır. Mağnezyumlu silikatlar ve demirli elementlerin bulunduğu bu tabakanın ortalama yoğunluğu 3-5’tir.
3. Barisfer (Ağırküre)-Çekirdek: Ağır madenlerden demir ve nikel bulunur. Ortalama yoğunluğu 11’dir. İç çekirdeğe kütle sebebiyle yapılan basınç 4 milyon atmosfere varır. Çelikten daha sert durumdadır.
Yer’in Dış Yapısı
Yerin etrafını atmosfer adı verilen Lui gaz tabakası sarmıştır. Eski Yunanca Atmos= nefes, sphere= küre, Atmosfer= nefes alınan küre, hava küre demektir. % 78,09 azot, % 20,95 oksijen, % 1’de su buharı, karbondioksit, hidrojen, helyum ve soy gazlar bulunduğu daha önce bildirilmişti. Atmosferin yoğunluğu yere yakın kısımlarda azalır. Yerden yukarı doğru 4 tabaka vardır:
1. Troposfer: 16 km’ye kadar uzanır. Atmosferdeki gazların % 75’i bu tabakada bulunur. Sıcaklık 100 m’de 0,56 derece düşer. Meteorolojik olaylar bu tabakada, bilhassa bu hareketlerde önemli rolü olan su buharının olduğu 3-4 km’lik bölümde cereyan eder, 9 km’den sonra solunuma, 17 km’den sonra ateş yakmaya yeterli oksijen bulunmaz.
2. Stratosfer: Troposferden sonra 30-35 km’ye kadar olan tabakadır. Sıcaklık ve hava hareketlerinin nisbeten sakin olduğu bir tabakadır. Ultraviyole ışınlar tesiri ile oksijen gazı ozon haline döner. 19-45 km arasında ozon tabakası olmasaydı, atmosferden geçen ultraviyole ışınlar şimdikinden 50 defa daha kuvvetli olup yeryüzünde sular dışında hayat olmazdı. Ozon tabakası bugünkünden 2 kat daha fazla olsaydı, yere ulaşan ultraviyole ışınları bugünkünün 10’da biri kadar az olup hayat bu hale gelmeyecekti. Atmosferdeki gazların % 97’si 27 km’ye kadar bulunur.
3. Mezosfer: Stratosferden 80-90 km’ye kadar uzanan tabakadır.
4. İyonosfer: 80-90, 250-300 km arasındadır. Seyrek gaz iyonları bulunur. İyonların özelliklerine göre harflerle gösterilen tabakalara ayrılır. İyonların güneşten aldıkları enerji tesiriyle sıcaklıkları fazladır. Ancak insan oralara çıksa, çok seyrek oldukları için bu yüksek sıcaklığı fark edemez. Bu tabaka radyo dalgalarını aksettirir. Kutup ışığı belirir. Füzelerle incelenmektedir.
5. Ekzosfer: 300 km’den yukarıdadır. Yer çekimi tesiri çok azalır. Hidrojen ve helyum gibi hafif gazların atom ve iyonları bu çekimden kurtulup uzaya kaçabilir.
Atmosferin sebep olduğu olaylar:
1. Gökyüzünün rengini verir: Güneşten gelen ışınların, % 15’i atmosfer tarafından emilir. % 27’si yeri ısıtır. % 8’i yere çarpıp uzaya yansır. % 25’i atmosferde dağılmaya uğrar.
Dağılmaya uğrayan ışınlar gölge yerlerin aydınlanmasını ve mavi ışınların kırmızı ışınlara nazaran daha fazla dağılması sebebiyle havanın mavi görünmesini sağlar. % 25’in; 16’sı yine yere iner. Havanın sıcaklığı daha ziyade alttan ısınma ile olur. Atmosfer olmasaydı, gökyüzü karanlık olacak, gündüzün yıldızlar görünecekti. Güneş gören yerler aydınlık ve sıcak, gölge yerler karanlık ve soğuk olacaktı.
2. Yeryüzünün ısınmasına sebep olur. Yere gelen güneş enerjisi atmosfer sebebiyle uzaya kaçamaz. Hava cereyanları ile güneş gören yerlerin çok sıcak, gölge yerlerin çok soğuk olmasına engel olur. Kış odasının, pencere camından giren güneş ışınları ile ısınması gibi atmosfer sebebiyle de yeryüzü ısınır. Yani atmosferi geçip yere gelen güneş ışınları atmosferden tekrar uzaya kolayca dönemez.
3. Basınç sebebiyle yerde suyun bulunmasına, buharlaşma yolu ile kaybolmasına sebep olur.
4. Kırılma olayı görülür.
5. Tan olayı meydana gelir. (Bkz. Atmosfer)
Yerkabuğu
Yerkabuğu mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki katman arasındaki geçiş bölgesi nerdeyse kesin bir sınır çizer. Bu geçiş bölgesi, böyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav bilim adamı Andrije Mohoroviçiç'in ( 1857- 1936) adıyla "Mohoroviçiç süreksizliği" kısaca " M-süreksizliği" ya da "moho" olarak anılır. Bu sınırın varlığını gösteren en önemli kanıt yerkabuğundaki deprem titreşimlerinin süreksizlik bölgesinden geçip mantoya ulaştığında bir denbire hızlanmasıdır.
Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman "okyanus kabuğu" , kıtaları oluşturduğu zaman'da "kıta kabuğu" olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6-8 km arasındadır. Oysa ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların altında 60-70 kilometreye ulaşır.
Okyanus kabuğu üç katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki erimiş maddelerin ( magmanın) katılaşmasıyla oluşan korkayaçlardır. Orta katman yanardağ lavrarından, üst katman ise temel olarak kum ve çamur gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu sürekli hareket halindedir. Bu nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca çatlaklar oluşur ve bu çatlakların arasından yüzeye çıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleşdikten sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerliyerek yavaş yavaş okyanus sırtından iki yana doğru yayılır. Böylece okyanus sırtları suyun altında yüksek sırdağlar oluşturur.
Yerkabuğu çok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir bütün olarak düşünebilir. Bu levhalar mantonun oldukça yumuşak üst katmanına oturduğu için sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları, okyanus çukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak birbirinin üstüne binebilir. Levhalardan çoğunun üzerinde bu levhalarla birlikte hareket eden bir ya da birkaç kıta bulunur. Nitekim, bir zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun çökmesiyle kıtalar bazı yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta üst üste binmiştir. Örneğin aralarındaki okyanus kabuğu cökmesi sonucunda Hindistan ve ile Asya kıtası çarpışmış ve iki karanın kenarları yükselerek Himalaya Dağları'nı oluşturmuştur. Büyük ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu levhaların kenarlarında, bir levhanın öbürünün altına girmesiyle olur. Aynı biçimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda'da olduğu gibi yükselerek sırta dönüştüğü ya da Andlar'da olduğu gibi çökerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.
Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi çok çarpıcı bir biçimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en önemli dayanak noktası da Dünya'nın magnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yön değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yüzeye çıkarak kristalleşirken bazı mineral parçacıkları mıknatıslanır. Böylece her biri Dünya'nın magnetik kutuplarını gösteren küçük birer mıknatısa dönüşür. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının, yapılarındaki mıknatıslanmış parçacıklar bazen kuzey, bazen güney magnetik kutbuna yönelecek biçiminde yan yana yerleştiğini saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış parçacıkların kuzey ve güney kutuplarının Dünya'nın magnetik kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra magnetik kutuplar yön değiştirdiğinde üstteki yeni katmanda bulunan parçacıkların bir önceki katmandakilere ters yönde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu magnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dünya'nın magnetik alanındaki bütün değisikleri bir bir kaydetmiştir.
Levha hareketleri 
Levha hareket teorisi'ne (tektonik levha teorisi olarak da bilinir) göre Yer'in en dış kısmı iki tabakadan oluşur: kabuğu da kapsayan litosfer ve mantonun katılaşmış dış kısmı. Litosferin altında astenosfer bulunur, bu mantonun yüksek viskoziteli olan iç kısmıdır.
|